28 Şubat 2009 Cumartesi

örümcek ağı

sıkıntı uyutmadı dün gece. ve sıkıntı yataktan çıkmama izin vermedi bu sabah. başımın üstüne yorganı çektim. kimse görmedi gözyaşlarımı. sonra kurudu gözlerim. daha fazlası süzülemedi yanaklarımdan yastıgıma... kalktım ve gün batmıstı. yine bir geceye uyandım. sıcak odamdan buz gibi koridora adım attım. üşürüm sanmıştım, üşümedim. bir kahve yaptım kendime kokusu mutlu eder sanmıştım, etmedi. sıcaklıgı havadan bile daha soguk olan bedenime yayılır sanmıştım, yayılmadı. ve ben şaşıramadım bile tüm bunlara.
sadece kocaman acıp gözlerimi baktım. neye baktıgımı bile umursamadan öylece baktım. bir müzik çalmaya basladı beynimde. emin olamadım rüyada mıyım yoksa uyandım mı diye... devics calıyordu sakince ve kısık sesle. if you forget me diyordu solist yumusacık ve dupduru sesiyle. if you forget me... unutulacagını bilse de herkes gibi yine de unutulmamak istiyordu. bir anda ben olsam bu sarkıyı söylerken aglardım dedim içimden ve Jacques Brel'in Ne Me Quitte Pas'ı duyulmaya başladı. ağlıyordu söylerken... ve ben ağlıyordum dinlerken ve elimde kahve bardagım vardı ve kocaman acılmıs gözlerim ve üşümeyen bedenim. biliyordum aslında kahvem sıcaktı ve hava soguktu ve gözlerim kocaman açıktı rüyada olmadıgımı söylercesine...
ve bahcede gördüm onu. üstüne ciğ yagmış örümcek agını. eşsiz, kırılgan, mucizevi. bir dokunusunla yok ettigin gibi herseyi bir dokunusla yok olabilecek kadar güzel tüm güzel seyler gibi...
ve kahve bardagı elimi yaktı ve soguktan titredi bedenim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder